7 Aralık 2012 Cuma

İnsan Melekler






23.11.2012. Sıradan bir gündü belki de. Benim içinse Dünya'nın kalbine dair 'bir an daha çok' hissettiğim bir gündü... Dünya bir zaman'sa, kalbinin zamanı; zamansızlıktı... Ben de 'bir an' daha yaklaştım, kokusunu duydum, vardım...


Dünya.

Şimdi artık herkes, onun için yaşıyor...
Toprak... Ne büyükmüş...
Hava, ne engin...
Taşlar, ne kadar yaşlı...

İnsan,  tüm bunların içindeki yerini kavrıyor...

İçinde yer aldığım yirmi üç kişilik bir grupla, birbirimizin, hayat'ın, zaman'ın içinden girdik...

Dünya'nın kalbine doğru 'bir an' daha yaklaştığım o an, gözyaşlarımız ilk kez gördüğü 'dünya toprağını' suluyordu... 
Bizler, ilk kez dünyanın zamansız olduğunu, sevgisinin zamansız olduğunu, insan tarafından dokunulmaya muhtaç olduğunu görüyorduk...
'Yerli' tarafımı, Doğa Ana'ya ait olan bedenimin 'yerliliğini' hissediyordum...
İnsan, insana dokunuyordu...

Tüm bunlar, çevirmeni olarak katıldığım, ilhamlarını kadim bilgelikten ve yerli kabilelerden alan bir çalışmayı izlerken oldu. Bir 'yeniden doğuş' (rebirth) çalışması idi. Yedişerli gruplar halinde her seferinde bir kişiyi yatırarak, onu 'yeniden doğurtuyorlardı'. Doğan kişi, melekleri tarafından karşılanıyordu: insan melekleri...

Melekleri hissederken, 'yeniden doğumu' yaşayan arkadaşımıza doğum melekleri olarak yaklaşan ve onu sarmalayan diğer arkadaşlarımızı, insan melekleri gördüm...

Gözyaşlarımız,  tıpkı bir Gökyüzü gibi sulayan, tıpkı bir Ağaç gibi sulanan İnsan'a akıyordu... 
O an Doğa Ana'nın, o an Doğa Ana'yı bilen tüm 'yerlilerin' bizimle olduğunu biliyordum...

Bizler buranın yerlisiydik... Dünya'nın yerlisi bizdik...
Doğmuş, bedene girmiştik ve suluyorduk...
Sadece o kadim Dünya'nın kadim kalbini, sessizliğin ve zamansızlığın yeri o Dünya Kalbini sulamak için burdaydık...
Gözyaşı olarak da gözlerimizden akıyordu o an...
Su gibi, tüm sınırları aşıyor, bizi birbirimize katıyordu...

Meğer ne çok kandil varmış yeryüzünde. Meğer denizlerin altında ne çok bilinmeyen gerçek, kapıların ardında ne çok görülmeyen, ne çok söylenmeyen varmış... Ne zaman ulaşabiliyoruz? 'zaman'ı kaybettiğimizde...
O an geldiğinde, aslında o an'ın olmadığı hiçbir zamanın olmadığını görüyorsunuz...
O an hep'miş, o an hiç'miş...




Tüm bunları, bugün öğrendiklerim sonrasında dile dökebildim...
Bugün, insanlık tarihini yeniden, bir kez daha yazıyor olduğumuzu, bu işin devamlı olduğunu ve kapsamının da hep daha da genişlediğini gördüm.
Yeryüzünün dört bir yanında, yerliler, şehirliler, köylüler ve hatta dünyadışı varlıklar büyük bir faaliyet içindeydiler...
Herkes, hatırlama ve hatırlatma sürecinde...
Herkes, birbirinin elinden tutuyor... Hiç bilmediğimiz bir şekilde elinden tutuyor.
2012 tüm şanı ile kalpten kalbe akıyormuş...
Akışının böyle olduğunu bilmiyordum.
Herkesi, herşeyi sardığını, hissetmeyen varsa, ancak farkında olmadığı için hissetmediğini gördüm.

İnsanlık geri geliyordu.
Irkı ile, geçmişi, Kendisi ile...
Bizler, hepimiz, ona bir yer açıyoruz...
Kalbimizin en derininde, ve her parçamızda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder