12 Ocak 2013 Cumartesi

ANAM CARA



Sevgili Dostum Nazlı Akın'ın seslendirmesini yapmış olduğu 'Anam Cara' şiirim...

Anam Cara, Eski Gael dilinde, derinden bağlı olunan ‘ruh arkadaşı’ anlamına gelir. Hepimizin hayatlarımızdaki Anam Cara'yı fark etmemizi diliyorum. O, ne olursa olsun dönüp dolaşıp sizi bulandır. O, dönüp dolaşıp bulduğunuzdur. Fiziken orda olmasa da o, herkeste onu bulursunuz. O sizin ruhsallığınız, o sizin dostluğunuzdur.
Herkes için bir Anam Cara, oradadır. Daima. Bugün sahip olduğunuz bu ruh dostluğunu kutladığınız ve kutsadığınız gün olsun. Tüm dostluklar en derin kutsallığa sahiptirler. Bugün, bu derinliğe minnet duymanın Günü olsun.
Anam Cara'yı bulmanın umudu ve bulunmuş olan ruh dostluklarının derinliğinde yeni bir yolculuk olsun.

Tüm Sevgimle...

Anam Cara

Gül kokusu ile geldim,
Bir akşam üzeri idi...

Ellerimde binbir çiçek motifi,
Fakat gül kokusu ile geldim,
Güneş batmak üzere...

Söyle bana bin yıllardır gidip gelen,
Var mı dostluğumuzun bir ismi?
***
Yatağıma uzanıp duruyorum,
Tanrı biliyor kaç gece geçirdim burada,
Bedenim içinde dönüp dolaşıp da,
Bir türlü uykuya dalamadığım.
Ve o gecelerin sonunda,
Ellerimden tutup da kaldıran,
Hep sen oldun,
Sen ve yanındakiler oldunuz.

O gece,
Hilal bir türlü tam bir aya dönemiyordu birden bire.
Bir gecede bir kereden fazla dönemiyor Dünya,
Koynumdaki umutların hızına yetişemiyordu.
‘Herkes gülümseyecek Anam Cara, herkes...’diyorum.
‘Evet...’diyordun. ‘Biliyorum.’

Henüz çocuğum, küçük elbiseler giyip dolaşıyorum gündüzleri.
Sen de çocuksun.
Henüz çocuğuz, kuşların peşinden gidiyoruz hergün.
Fakat, geceleri, o gece,
Uykuya dalamadığım her Moonday,
Kalbimin orta yerinde bir gökgürültüsü,
‘Yukarıdaki bulutlar ne diye bu kadar sessiz?’
Diye dalıp giderken sonuna dek açık pencerelerden,
‘Herkes gülümseyecek Anam Cara, herkes...’ diyorum.
Ve sen yattığın yerde, duyuyor,
‘Evet...’ diyordun. ‘Biliyorum.’
***
Birgün...
Hangi uğuru kalmamış gündü o gün?
Kapanan koyu renkli bir kapının sesini duyuyorum,
Uzandığım yerden.
Şaşkın, korku dolu, çaresiz bir genç kız; ben.
Dolaşıyorum dört duvarı günlerce...
Çıkış yok, varış yok...
Kapı, senle ben arasına kapanan bir kapı.
Ne zaman oldu, neden oldu?
Bilmiyoruz...
Almış kendini, ve aşağı köylerden birine yerleşmişsin,
Sade, doğa dolu bir etraf,
Kendi ellerinle boyadığın küçük, sana göre bir ev...
Bahçede uyurken buluyorum seni,
Fakat dokunmuyorum.
Dokunmak yasak,
Ses etmek de yasak.
Kokumu saklıyorum göğsüme,
Duymayasın diye.
Ve sessizce birkaç şarkı söyleyip,
Uzaklaşıyorum yanından...
***

En sevdiğim bitkilerime soruyorum tepeye döndüğümde;
‘Niçin konuşamıyoruz artık onunla,
Anam Cara nerde?
Uyku da mı, bensiz bir rüyada mı?
Öyleyse de,
Gidip rüyasına bu gümüş aynayı versem?
Bu, onun en sevdiği şey,
Herkesin gülümsediği güne açılacak kapı...’
Ses etmiyor yeşil alem...
Kalpten, kalbime;
‘Arayacaksın, tek yolu bu...’
Diyorlar sade.
*** 
O gün,
Birkaç resim görünüyor gözlerime,
Adım atmadan önce,
Çıkacağım yol üzerinde.
Yalnızım, gene,
Yollara düşmüş,
Peşindeyim sandığım,
Sana giden bir yolda.
Bir resimde yaralı,
Ötekinde aç ve susuzum.
‘Belli ki yol düz değil...’diyorum,
Duyuyor musun?
Oysa, aldırmaksızın,
Resimleri sırtıma vurup,
Eğiliyorum vadinin sırtlarına doğru.


Hazırlan Anam Cara,
Yarın, Güneş doğar doğmaz,
Seni aramaya çıkıyorum,
Senin bana doğru geldiğin yerlerin birinde...

***
Ve sen,
Mutlaka,
Bir yerlerde,
‘Evet...’ diyordun. ‘Biliyorum.’
  

Anam Cara: Eski Gael dilinde, derinden bağlı olunan ‘ruh arkadaşı’ anlamına gelir.
Moonday: İngilizcedeki Pazartesi anlamına gelen ‘Monday’, Moonday sözcüğünden gelir ve anlamı ‘Ay günü’dür.







Nazlı Akın blog: http://nazliakin.blogspot.com/

Şiir, 2007 yılında İndigo Dergisi'nde yayınlanmıştır. -  http://indigodergisi.com/


9 Ocak 2013 Çarşamba

'İçim Dışım Sobe'



Halimden içeri,
Kendi etrafında dönüp duran
Bir ayna misali,
Gökyüzüne kaldırırken başını,
Bir diğer insanın,
Bastığı toprakla karşılaşan,
Yepyeni gözler arayan gözler benimkisi.

İçimdeki dışımdaki, yanımdaki
Ben; sen, o derken,
Kendini keşfetmeye başlamış,
Oyun arkadaşlarını tanıyan,
Işığı takip ederek koşan,
Hep de yakalayamayan biri benimkisi
'İçim dışım sobe.'



8 Ocak 2013 Salı

NOEL ŞARKISI


Noel Şarkısı 
Yüzünde, herkeslerden evvel uyanmanın verdiği o muzırlık,
Bir sırıtma ile dolaşıyordun,
Çok kibar bir sırıtma ile.
Adımların çok hafif, kuş gibi...
Bedenin zarif, üzerindeki kıyafetler ince yünden.
Fakat çocuksusun, sanki hala çocuksun.
Dans eder gibi yürürken,
Köşeden çıkıverecek o sincabın arkasına takılıp,
Tavşan deliğine kadar bir kez daha takip edebilirsin onu...
İşte o Noel sabahı tanıdım seni.

Bu Ekim sabahında,
O Noel’in kokusunu bile duyabiliyorum kardeşim,
Çocuklar, Çam ağaçları, Çam fıstıkları ve Çokça geyik,
Evde, Noel’in kendi kendine pişirdiği bir yemek kokusu,
Sokaklar ise, Noel diye,
Her çocuk mutlu uyuyor diye,
Yataklardan yaydıkları kokuyla dolu.
Duyuyor musun?....
Duyduğun için ayaktasın,
Dolaşıyorsun sabahı.

‘Ve Noel Anne’yi bu yıl da beklemeye devam edeceğim.
Bu gece rüyamda, ya da yarın sabah yatağımda,
Ceplerinde bir armağan ile,
Bana doğru gelecek,
Büyük bir armağan ile.’
Yürürken söylediğin bu şarkıyla,
Havayı boyuyorsun sesinle,
Hissedebiliyorum burdan,
Göremesem de ordan.

Bugün gölgede bir Ekim Güneşi,
Oysa bizim kalplerimizde kar yağıyor kardeşim.
Ve biz hala peşindeyiz.
Onun, Noel Anne’nin.
Defalarca kez o şöminenin içinde yakalansak,
Defalarca kez de geri döndürülsek de,
Gene, peşindeyiz.
Gene, peşindeyiz.
Umutlar nereye sığardı,
Ellerin ceplerde durmazsa donacağı o soğukta?
Güneş, Ekim’in güneşi,
Havada olmayan bir kar,
Umutlar nereye sığardı?
Bunlar mıydı Noel’in sırtında taşıdıkları,
Bundan mıydı yorulup bir Noel Anne doğurduğu?
Bunlar mı beni sana,
Seni bana doğurtan,
Olmayan annemizden?

Sen, buraların yabancısı değilsin,
Bu sokaktaki olmayan karın, ya da tek şömineli evin.
Kardeşim,
O şöminede yuvarlanan,
O şömineden hiç çıkmayacakmış gibi tırmanan,
Ama gene de Noel’in kokusunu duyan,
Bir ‘Biz’ olduk biz yıllarca.

Kardeşim,
Yeniden kar yağmaya başlayana dek,
Sokakların beyazı ile yetin, ve gözlerin yaş görmesin.
Noel bu yıl da gelecek,
Ve şarkısını söylemeden gidecek.
O yüzden sen,
Hiç susma bu yıl...
Ne bu yıl, ne de başka bir yıl,
Hiç susma...



2007 yılında yazdığım eski bir şiirim, İndigo Dergisi'nde yayınlanmıştır