30 Nisan 2013 Salı

Balkan Kızı

2008 yılında İndigo Dergisinde yayınlanmış bir yazım:

Balkan Türküsü
Adriyatik, Ege ve Karadeniz’in Ortasındaki Tüm Resimde, Koca Bir Gözyaşı Kalp Gibi Atıyor; Balkanlar…
Sevgili Mimmy,
Bütün pencerelerimiz kırıldı. Sadece benim odamın penceresi henüz kırılmadı. Kırılmalarının nedeni yine hemen karşımızdaki Zoka’nın kuyumcu dükkanına bir merminin düşmesi. O sırada evde yalnızdım. Annemle babam arka bahçede öğle yemeğini hazırlıyorlardı, ben de yukarı masayı hazırlamaya çıkmıştım. Birden korkunç bir sesin ardından camların kırılma sesini duydum. Çok korkmuştum, koridora doğru koştum. Aynı anda annemle babamı kapıda gördüm. Nefes nefeseydiler, endişeyle ter içinde ve renkleri sararmış bir şekilde beni kucakladılar ve kilere koştuk, çünkü genelde mermiler art arda geliyorlardı. Olup bitenlerin farkına varınca ağlamaya ve titremeye başladım. Herkes beni sakinleştirmeye çalıştı, ama sinirlerim çok bozulmuştu. Kendime çok zor geldim.
Evimize döndüğümüzde yerleri cam kırığı içinde ve pencereleri kırılmış bulduk. Camları bir kenarda toplayıp pencereleri plastikle kapladık. Bu mermiden ve şarapnelden ucuz kurtulmuştuk. Bulduğum bir şarapnel parçasını ve bir merminin kuyruk kısmını bir kutuya koydum ve o sırada mutfakta olduğum için Tanrıya şükrettim, aksi takdirde yaralanabilirdim...KORKUNÇ! Bu sözcüğü kim bilir kaç kez kullanmışımdır. KORKUNÇ. Etrafımızda o kadar korkunç şeyler oluyor ki. Günlerimiz korkunçluklarla dolu. Belki de biz Saraybosnalılar gün kelimesinin adını değiştirip ona korkunçluk adını verebiliriz çünkü gerçekte yaşadığımız bu- korkunçluk. (Zlata’nın Günlüğü kitabından) 
Zlata Filipovic 1980 Saraybosna doğumludur. Sırp ve Hırvat kökenli, Saraybosnalı müslüman bir anne babanın tek çocuğudur. Onbir yaşında günlük tutmaya başlamış; savaşla birlikte günlük, belgesel niteliği kazanmıştır. Anna Frank’ı model alan Zlata’nın günlüğü, Fransa’da basılınca, Zlata ve ailesi Aralık 1993 Bosna’dan çıkabilmiş ve Saraybosna vahşetini anlatmak için uluslararası aktivitelere katılmışlardır.  
Zlata 1992’de yukarıdaki dizeleri yazarken renksiz günlüğüne, ben başka bir kalemle, pembe bir günlüğe, daha farklı şeyler yazıyordum 8 yaşımda. Başka şeyler konuşturuyordum oyuncak olan askerlerime. Bugün 24 yaşımda, savaşın o günlere kıyasla hiç de azalmadığı bir dünyada, Zlata’nın yüzünü görüyor, onun savaşlı çocukluğu ile tanışıyorum. Haritaları açıp Saraybosna’ya bakıyor, sınırlarındaki göçmen mirasımı görüyorum. Biraz daha, iyice, bakıyorum, ve gözlerim, binbir kişinin gözleriyle buluşuyor, Adriyatik, Ege ve Karadeniz’in ortasındaki tüm resimde, koca bir gözyaşı kalp gibi atıyor; Balkanlar…Sonra Balkan savaşlarına da gidiyor, içeri giriyor, ailemi alıyor, geri geliyor, oturuyor, dökülüyorum. En çok da birbirinden küçük kızları görüyorum. Dökülüyorum.
Balkan Kızı
 
Bazı bazı elinde birkaç su dolu küp,
Bazı gece yüzünde gözyaşı o su,
Gündüze de sarktı mı acın,
Artık bu ateş en dip köylerine de inmesin sakın?
 
 
Balkan kızı,
İçimde binbir türkü,
İçinde binbir yangın köyüsün.
Dudağım, ağzımda kalmış son türküm,
Ellerimde annemden kalan bir çamaşırım,
Yıkayalım diye, yıkanalım diye,
Binbir gündüzsüz gecenin,
Bir damla daha su olsun diye edilen duasısın.
Balkan kızı,
Gözlerim, resmi olmayan savaşlı ellerin,
Kanı tanımayan ama resimleyen ellerin,
Bohçam, anneannemin göçerken getirdiği yastığım,
Senin uyuyamayan gecelerin.
 
Balkan kızı,
Aşka dili dokunmamış,
Ona eller dokunmamış,
Yüreği bakir,
Sesi türkülü,yaşının yaşlısı kız.
 
Balkan kızı,
Başörtün, geçmişinin gizi,
Anı sandık’larının ağır yükü,
An be an saydığın,
Günü geçmez sandığın,
Bir türkü sözüne bürünmüş gözlerinde,
 çoktan kaybolmuş hayat…
‘ ‘yaşa’ desinler’ diyorsun…
‘Yaşam aktı soyuma doldu, soyum yazgım oldu…’
Yaşarım gene de…’
Gene de yaşarız seni.
Bu toprak da yaşarken doya doya.
 
Yüreğim, önlüğünün ağır duman yutmuş tozu,
Yüreğinin bağırsa da sesini dinletemeyen havası,
Bundan mı geldin sen her türküye de,
Bazen ettin belli,
Bazen etmedin.
 
Yüreğim, gönlünün sesiyle bir bilinmeyen türkü,
Açlığım, soframa alıp doyurduğum kayıp gençliğin.
Yazgın, ellerimde birkaç çizgiden çok ötesi,
 
Balkan kızı,
Yüreğin, mirasımın uzanışı,
Yüreğim, gönlünün kardeşi.
Zlata’nın hala yankılanan, ve yankılanmaya devam edecek sesi için… 1993’ten beri ne değişti?...
Günlük’ten, 17 Ekim 1993, ‘Politik cephede yeni bir şey yok. Onlar pazarlık yapmakta; bizler de ölmekte, donmakta, açlık çekmekte, ağlamakta, dostlarımızdan ayrılmakta, sevdiklerimizi geride bırakmaktayız. Sanırım politikanın anlamı, Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar demek oluyor, ama bunların hepsi insan. Hepsi de birbirinin aynı. Hepsi insana benziyor, birbirlerinden hiç farkları yok, hepsinde kollar, bacaklar ve kafalar var, hepsi yürüyor ve konuşuyor, ama onları farklı yapmak isteyen ‘bir şey’ var.
Dostlarımızın, ailemizin içinde Sırplar da, Hırvatlar da, Müslümanlar da var. Kimin kim olduğunu asla bilmem. Şimdi politika “S”, “H” ve “M” damgası vurup insanları birbirinden ayırmak istiyor. Bunu yapmak için dünyanın en kötü, en kara kalemini seçmiş bulunuyor – savaşın ölüm ve ıstırap heceleyen kara kalemini kullanıyor.
Acı çekiyoruz, güneşle çiçeklerin zevkini çıkaramıyoruz, çocukluğumuzu yaşayamıyoruz. AĞLIYORUZ.’ 
İnsanlar bizim için üzülüyorlar, bizi düşünüyorlar. Ama o alçak insanlar bizi yoketmek istiyorlar. Niye? Bunu devamlı kendime soruyorum-niye?
Biz hiçbirşey yapmadık ki. Biz suçsuzuz. Ama ne yazık ki, çaresiziz.
“Buradan uzaklaşmak için kanatlara ihtiyacım var.
Bu da imkansız, çünkü insanlar kuş değil.
İnşallah her şey bir gün geçecek, ben de bir gün çocuk olacağım gene.”

                                           — Zlata Filipovic —
 
İnşallah her şey bir gün geçecek, ben de insan olacağım gene.
Her şey bir gün geçmeden, şiir yazıp, tarihin kapılarından girmekten ötede olacağım ben de.
Büyüyecek, ve ben ergen oldum diye ilk ‘korkunçluğu’ mu akıtırken, Bosnalı bir kızın savaş meydanında dökülen ‘korkunç’ kanlar arasında büyüyen göğüsleri, uzayan boyu, ve ergenleşen sesinin de olduğunu bileceğim ben de. İşte o zaman, seni tam anlamıyla, kendi bedenimde yaşatmış olduğumu fark edeceğim. Ve yaşatıyor olacağım Balkan kızı. 
İnşallah bir gün ben, yazdıklarını, yazdıklarımı okumanın ötesine geçeceğim. Ve yaşıyor olacağım Balkan kızı.
 
İnşallah her şey bir gün geçecek, biz de insan olacağız gene.